30 Nisan 2021 Cuma

AYIN KİTABI: İNANÇ VE İKTİDAR - ORTADOĞU'DA DİN VE SİYASET

 



Merhaba kıymetli kitap kurdu dostlarım. Bazılarınızın bildiği üzere geçen seneden beri her ay okuduğum bir kitabı inastagram ve facebook sayfamda "Ayın Kitabı" başlığı altında tanıtıyor ve yorumluyordum. Artık o kısa yazılarımı buradan da okuyucularla paylaşacağım. ( instagram: muhammet.baran.1453 ) Biliyorsunuz ki en çok satan raflarında reklamı yapılan kitapları tavsiye etme ve tanıtma taraftarı değilim. Ve açıkçası bugün anlatacağım kitap konusunda anlatıp anlatmama konusunda biraz kararsız kaldım. Zira Bernard LEWİS’in kitapları her ne kadar akademik manada çok kıymetli bilgiler içerse de ( ufak tefek eksiklik ve yanlışlıkları olmakla beraber...) bugün aşırı derecede reklamlaşmış ve abartılmış durumda. Yine de nihai kararım olarak bugün sizlere Bernard LEWİS’in “İnanç ve İktidar – Ortadoğu’da Din Ve Siyaset” isimli 235 sayfalık kitabından bahsedeceğim.  Benim elimdeki baskı Akılçelen Kitaplar Yayınevinden çıkmış ve eserin 3. Baskısı. Dilimize Ayşe Minel ŞENGEL’İn çevirdiği bu orta kalınlıktaki kitap yazarı tarafından Fouad AJAMİ’ye ithaf edilmiş. Sayfa düzenini Belgin TUNA, kapak tasarımını Lodos Grup’un yaptığı kitap 2020 – Ankara basımlı. Bu arada belirtmem gerekir ki kapak tasarımı gerçekten çok başarılı.

Bernard LEWİS’in “İnanç ve İktidar; Orta Doğu’da Din ve Siyaset” isimli kitabı okuyanların zihin dünyasında yeni ufuklara kapılar aralayacak ve tarihi vetirelere  farklı bir bakış açısı ile bakmaya yardımcı olabilecek bir eser. Çalışmada Orta Doğu toplumlarının tarih içerisinde ne tür siyasi aşamalardan geçtiği, bugünlere nasıl geldiği ve bugün içinde bulunduğu durumun ne gibi sebeplerden kaynaklandığı anlatılmaya çalışmış. On üç bölümden oluşan çalışmada özellikle demokrasi kavramı ince ince anlatılmaya çalışılmış. Bazen anlatımı kolaylaştırmak için benzetmelere ve misallere başvurulmuş.

Kitabın temel meselesi veya anlattığı şeylerin kaynağı ise önsöz kısmında şu şekilde dillendirilmiştir:

“… Hıristiyanlıkta her zaman iki otorite oldu: Tanrı ve simgesel olarak Sezar… Bu iki farklı otorite Hıristiyanlık dünyasında genelde “kilise” ve “devlet” olarak bilinir… Klasik İslam’da din ile devlet birdir. Musa halkına kölelikten ve çölden çıkışında yardım etti ama vaat edilmiş topraklara girmesine izin verilmedi. İsa çarmıhta öldü. Takipçileriyse yüzyıllar sonra Roma imparatorluklarından birine Hristiyanlığı kabul ettirip Roma’yla sonra da diğer devletlerle uzun, sorunlu bir ilişkiye girinceye kadar zulüm altında yaşayan bir azınlıktan ibaretti. İslam’ın peygamberi ve kurucusu olan Hz. Muhammet, dünyevi başarıya hayattayken ulaştı, kısa zaman sonra büyüyüp bir imparatorluk olacak devletin başına geçti… Bütün bunların anlamı, İslam’ın başlangıç döneminden, kurucusunun hayatta olduğu dönemden başlayarak, tüm Müslümanların dini, geleneksel ve kutsal kitabının tarihinin biçimlendirdiği belleklerinde devletin ve dinin tek ve bir olmasıdır. İnanç ve iktidar arasındaki bu ilişki diğer iki dinin aksine, İslam’ın ayırt edici özelliği olarak kaldı…”

İlk bölüm olan “Öldürme Yetkisi” kısmı Batılı bir araştırmacının gözünden kendi din ve kültüründen farklı bir din ve kültürün bu tür hadiselere bakışını nasıl tasavvur ettiğini göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Yine bunun gibi kitabın en önemli bölümlerinden biri sayabileceğimiz olan 2. bölüm yani “Avrupa ve İslam” kısmı iki medeniyetin karşılaştırılması bakımından nazar-ı dikkatimi celb etti. Lakin 2. bölüm ile 12. bölümün isimlerinin aynı olması (en azından Türkçe çevirisinde ) karışıklık oluşturmaktadır.

 İlk üç bölümde daha çok dini ve yerel meselelerden bahsedilirken 4. bölümden itibaren ise Batı etkisinden, liberalizm ve demokrasi kavramından, modernleşme çabalarından ve dahi bunların tarihi seyrinden bahsedilmektedir.

Kitabın bazı yerlerinde tekrara düşülmüş. Hususen kölelik-hürriyet ve İran Devrimi bahislerindeki fazla tekrarlar göze batmaktadır. Kadınlardan ise dünyanın diğer yerlerinden de misaller verilerek daha fazla bahsedilmesi gerekmektedir. Bunun haricinde bilimsel çalışmalarda çok önemli olan, inandırıcılığı arttıran ve anlaşılabilirliği kolaylaştıran dipnot, resim, grafik, fotoğraf ve tablo gibi unsurlara yer verilmemiş. Bazı siyasi, tarihi ve ilmi ıstılahlar da etimolojik açıdan fazla irdelenmemiş ve açıklanmamış. Bibliyografya kısmına da bakıldığında umumi olarak Batı menşeli kaynaklar kullanılmış ve ne İslam Dünyasının ne de diğer toplumların kaynaklarına gerektiği gibi başvurulmamış. Özellikle, Orta Doğu’nun siyasi tarihinin, demokrasinin ve dinin siyaset üstündeki etkilerinin irdelenmeye çalışıldığı bu kitapta ne Nizamülmülk gibi önemli siyasetname yazarlarının eserlerine ne de Koçi Bey gibi Osmanlı döneminde devlet yönetimindeki bozulmaları irdeleyen bu topraklarda yaşamış araştırmacıların ve müelliflerin eserlerine birinci elden kaynaklar olmasına rağmen başvurulmaması akademik ve ilmi manada bir eksiklik doğurmuştur.

Hatta bunlardan daha önemli bir husus da şudur ki Orta Doğunun en büyük ve hayatı en çok etkileyen dini olan ( kitapta da ağırlıkla bahsedilen) İslam’ın hukuki ve siyasi yönünü oluşturan “Fıkıh” için o konunun uzmanlarına ve kaynaklarına da başvurulmadığı görülmektedir. Oysaki nasıl Batı hukukunun ve devlet idaresinin temellerini öğrenmek ve anlayabilmek için ya o konuların uzmanına ya da Magna Carta ve 12 Levha Kanunları gibi temel metinlere bakılması icab ediyor ise. Orta Doğu’nun da siyasi ve hukuki alışkanlıklarını/pratiklerini manalandırabilmek için bir fakihe ve Kuran, Hadis külliyatlarına ve dahi örfi hukukun temeli olan geleneklere sıkça başvurmak icap eder.

 Ayrıca böyle bir konuya (bütün bir toplumu ve medeniyeti kuşatan) sadece din, siyaset ve tarih penceresinden de bakılamaz. Çünkü hem incelenen coğrafya çok büyük hem tasvir edilen nüfus çok fazla hem de ele alınan konu ve zaman aralığı çok geniş. Bu yüzden anlatımı ve anlayışı kuvvetlendirmek için konuya felsefi, etnografik, istatistik, coğrafik açılardan da bakmak lazım gelmektedir. Zira her toplum yaşadığı coğrafya ve elindeki imkânlar ile sınırlıdır. Ve her toplumun bir sanat anlayışı, bir ahlaki görüşü bir felsefi bakışı vardır. Ve bunlar da siyasete, hukuka, idare biçimlerine sirayet etmektedir.

Çalışmada anlatılan/değinilen bütün meselelerin Batı ile kıyaslanarak anlatılması da hayreti muciptir. Zira dünya Batı’dan ibaret değildir. Ve çok eski çağlardan beri Anadolu, Mezopotamya, İndus Vadisi ve Çin’de çeşitli medeniyetler kurulmuş, birçok gelişme yaşanmıştır. Bu yüzden bir mesele veya hadise kıyas yolu ile anlatılmaya çalışıldığından konuya farklı coğrafyalardan da misaller getirmek lazım gelmektedir. Özellikle Uzak Doğu’nun ve çevresinin zaman içerisindeki etkileri ve fiileri es geçilmiştir. Ayrıca bugün Orta Doğu’da yaşayan bazı halkların kökeninin uzandığı veya sosyokültürel açıdan Orta Doğu’daki halklarla benzerlik ve birliktelikleri bulunan Orta Asya’dan da gerektiği gibi bahsedilmesi önemli bir eksikliktir. Lakin gerek kitabın yazarının Batılı olduğunu ve kendi medeniyetini daha iyi tanıdığı için oradan misaller vermesinin daha kolay olduğunu, gerekse demokrasi denen kavramın beşiğinin Batı sayıldığını düşünürsek bu durum belli ölçüde kabul edilebilir.

Tüm bunların yanında kitapta aşırıya kaçtığı düşünülebilecek bir şekilde radikalleşmeden ve bazı radikal örgütlerden bahsedilmesi birkaç gurubun tüm İslam âleminin temsili gibi göze sokulması ve dahi onların dışında hiçbir gurup veya oluşum yokmuş gibi lanse edilmesi kitabın değerini sakatlamış. Ve yazarın bu konu hakkındaki diğer kitapların çoğunun yazarları ile aynı hataya düşmesine sebep olmuştur.

BERNARD LEWİS:

Bernard LEWİS 31 Mayıs 1916’ da Londra’da dünyaya gelmiştir. İngiliz asıllı Amerikalı tarihçidir. İslam tarihi ve İslam-Batı ilişkisi hakkında uzmanlaşmıştır. Ortadoğu hakkında uzmanlaşmıştır. 19 Mayıs 2018’de ABD’de ölmüştür.

KÜNYE:

 Lewis, Bernard, İnanç ve İktidar – Ortadoğu’da Din ve Siyaset, Ankara, Akılçelen Kitaplar Yay., 2020.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder